14 Kasım 2013 Perşembe

Sen Beni Öpersen, Belki de Ben İtalyan Olurum

Günlerden Çarşamba idi, maillerime bakarken, okulumdan gelen "bütün kurslar 19 Kasımda başlayacaktır" yazılı ingilizce maili görmemle ilk benim şalterler attı. Hani oyalıyorsanız ben döneyim oldum. Sonra Burcu durur mu! cevap falan yapıştırmadım tabi ayıp şimdi ne diicem. Ama aklımdan geçmedi değil. Neyse ben de bari bu başıboş günlerimi yine etrafı, yeni yerleri görerek değerlendireyim dedim. Fakat yazıma 2 gün öncesinden başlayacağım, lakin iki tane Vietnamlı beybi arkadaşıma şehir turu yaptırdım. Bakar mısınız resmen tur rehberi oldum. Olacak iş değil!


Düştük yollara... Ben mi fazla hızlı yürüyorum yoksa onlar mı çok avare kestiremedim fakat sanırım onlar öyle. Kendimi kesicem dönüp sürekli arkama bakmaktan! Bir de yeni gördüğüm yerler değil ya, o ilk heyecanım yok tabi. 
Geldik Piazza del Plebiscito meydanına. Dedim otur karnım acıktı artık bak titreme geldi! Yok öyle demedim kibar insanımdır ben bilen bilir... Fotoğrafta da göreceğiniz gibi daha o meydana gelmeden çeşmenin karşısında çok tatlı Monidee Cafe denen bir yere oturduk. Ayy fışkiyeyi kim kırdı! 
Leziz makarnalarımızı yedik keyfim yerine geldik. Birtanesi erkek arkadaşın var mı falan diye sormaya başladı dedim orda bi duracaksın, o konulara girmeyeceksin. Tabi olmadığı için hayır dedim ve konu kapandı. 


Kalktık, onlara sahile gittiğimi söylemiştim. Dediler bizi de götür. Burcuu biziii discoya götüüüür! Dedi naber dedim iyidir gibi bişey oldu, konuyu daha fazla dağıtmıyorum. Babamlar burdayken Pompei gezimizde deniz kenarındaki bu yolda durmuştuk ve bilmeden Castel Dell'Ovo'yu çekmiştim. Yine oraya gittik ve bu sefer içine de girdik. Tanrım böyle bir manzara yok... Bir de hava güzeldi. Tabi her zamanki gibi her köşe başında bir sevgili. Her metre kareye 3 sevgili düşüyor yemin ediyorum. Bugün de yürürken öpüşen yiyişen 15 tane görmüşümdür. 

Ben tabi bu manzarayı görünce unuttum yanımdakileri daldım manzaraya... İçimden "umarım sevdiğim insanla da buraya gelirim" diye geçirdiğimi hatırlıyorum. Bir Ti amo yazmayız fakat aslanlar gibi seni seviyorum deriz belki de..

Sonra bugün uyandım, okulun da tabi olmadığını hatırlayarak, Burcu dedim ışığı izle. Follow the white rabbit dedim! (Matrix izleyenler bilir.) 

Panjurlarımı komple indirip yattığım zamanların sabahı kendimi depresif hissediyorum, o yüzden biraz açık bırakıyorum ki ışıkla uyanayım. Sanki o zaman o gün pozitif geçecekmiş gibi geliyor. İnanırsam olur bence. Fonda da açıyorum Spotify'dan bir müzik ohh..












Odamda oturduğum zamanlar sürekli google maps'te dolaşıp gidilebilecek yerlere baktığımdan, burayı da önceden kestirmiştim. Yerin adı Vanvitelli. Metronun ustası olduğumdan artık heryere oradan gidiyorum.  Yaklaşık 15 dakika falan sürüyor. Buraya da geldim va aman tanrım yolların kenarları sağlı sollu lezzetli çipetpet. Ağaçlar, güler yüzlü insanlar... Yeşilköyü anımsattı bana. Hatta bazı yolları vardı ki dedim bir an "İstanbula geri mi gittim"..  


Yine önceden belirlediğim bir yer olan Castel Sant'Elmo'ya doğru yürümeye başladım. Çok kısa sürdü zaten metrodan indikten 10 dakika sonra falan geliyorsun. 


Önceki postlarımda da Napolideki binaların, apartmanların hastası olduğumu söylemiştim tabi. Yürürken de bakmamazlık yapmıyorum. Bütün çektiklerimi koymak istemiyorum o yüzden en beğendiğim bu binayı paylaşmak istedim. Yeşil panjurlu evimizde çok mutlu olacağız Sebastian... 


Ve sonra kalenin tepesine çıktım... Türkçem bitti şuanda! 
Girişte bilet almanız gerekiyor, öğrenciyseniz 2,5 euro değilseniz 5 euro. 


Bu manzaraya karşı Morrissey- let me kiss you şarkısını da dinlediysem bence olmuşumdur. Timsah görünümlü ada Capri adası. Gerçekten o an aklıma takılan düşünceler, sıkıntılar, buhranlar kuş olup uçtu. Zaten oradan bakarken de insanın kuş olup uçası geliyor. Rüzgarı kanatlarımda hissedip, bütün o beğendiğim binalarından üstünden salınarak geçmek istedim. 


Oranın kapısından çıkıp sağ aşağıya doğru kıvrıldığımda, yine manzarayla karşılaştım tabiki. Şerefe Napoli, seninle ilk karşılıklı içişimiz. Ama son olmayacak:) Yanında da jambonlu tost yedim çok güzel,  bir de güvercin besledim. Burada çok sokak hayvanı yok üzülüyorum.. O yüzden bari güvercinleri besleyeyeyim dedim.


Turum da bitip karnımı doyurduktan sonra, bütün ara sokaklara daldım ve çok tatlı bir pastane buldum. E macaronu da görünce durur muyum ben! Vanilyalısından kaptım bitane kendimi ödüllendirdim. Sonra tabi girdiğim mağazalarda pantolon denerken bacaklarımın kalınlaştığını farkedeceğimi henüz bilmiyordum. Ama hem rengi hem tadı süperdi... 

Okula son 4 gün.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Style Baby